SosyalYazilar

AMERİKA’DAKİ BAHAİ TOPLULUĞUNDA IRKÇILIK, AHLAKSIZLIK VE PARA SKANDALLARI-Huvan Kol (2. BÖLÜM)

Huvan Kol, Bahailik konusunda dünyadaki en meşhur araştırmacılardan birisidir ve kendisi de önceden Bahaiymiş ve birçok hizmette yapmıştır. Ama birçok yaptığı araştırma neticesinde Bahailikten ayrıldı ve onları eleştiren makaleler yazdı. O makalelerden birisini aşağıda okuyacaksanız.

Vikipedia’da yer alan bilgilere göre Can Rikardo Ay (Huvan Kol) 23 Ekim 1952 doğumlu ve Amerika’da büyüdü. Ortadoğu ve Güney Asya havzasındaki tarihçilerinden ve bilginlerindendi. O hâlihazırda Michigan Üniversitesinde, Richard P. Mitchell Collegiate kürsüsünde tam bir hocadır. O modern  Ortadoğu konusunda birkaç kitap yazmıştır ve bazı Arpça ve Farsça metinleri İngilizceye çevirmiştir. O Hristiyan bir aileden idi ve 1972 de Bahailiğe doğru yöneldi. Fakat 1996 da Bahai teşkilatı ile olan şiddetli ihtilafı sonucu Bahailikten çıktı. O 2002 yılında “Akıllı Görüşler” adında bir makale serisini juancole.com adresinde yayınlamaktadır. Aynı zamanda truthdig.com sayfasında da yayınlıyor. Aşağıdaki makale Amerika Bahai cemiyetinin Los Angeles’taki mahfilinin kapatılmasını analiz edip inceliyor bu olay 1986 – 1988 yıllarında vuku bulmuştur. Bu makalede 1986-88 yıllarındaki Los Angeles Mahfilinin Amerika Milli Mahfili tarafından kapatılması ve inhilalı konusunun araştırılmasına değinmektedir. Bu olayla ilgili resmî açıklama ahlaki konulardaki ve idari düzendeki bozuklukları tenkit etmektedir. Ama mahalli röportajlar ve bazı resmi görüşmeler bu sorunların kaynağının iki sebebi olduğunu bildiriyor:

  • Bahai toplumun kozmopolit olması ve bunun sonucunda Afrika kökenli Amerikalı siyahlar, Amerikalı beyazlar ve İran devriminden sonra Amerika’ya göç eden İranlılar arasındaki ırkçı çatışmalar.
  • Para ve güç üzerinde çıkan milli ve mahalli Bahai toplumları arasındaki tartışmalar ve çatışmalar.

İlk olarak idari ve mali bakımdan: Mahalli mahfil kendi idare düzenini kaybetmişti. Her ne kadar Milli Mahfil 1983 yılında icrai bir heyeti onlarla iş birliği için görevlendirmişse de bazı delillere göre Temmuz 1986 yılında mahalli mahfilin kapatılmasından birkaç ay önce Los Angeles mahfili kendi işlerinin cüziyatlarını kaydetmekten imtina etti, kendi toplantılarından ve kararlarından herhangi bir kayıt ya da raporları yanlarında yoktu. 1970 senesinin sonunda Milli Mahfil bütün mahfillerden, kendi aldıkları kararlarından ve münazaralarından özet bir raporu milli nezaretin kontrolü için tam zamanında Wilmet kentine göndermelerini istemişti.

Huvan Kol va Henderson

Henderson ayrıca şunu açıkladı: Los Angeles mahfilinde mali durum tehlikeli bir haddeye ulaşmıştır ve örnek olarak Los Angeles Bahai kitap satış merkezi 35 bin dolar Bahai basım merkezine borcu vardı. Bu Bahai basım Milli Mahfile bağlı bir kuruluştur. Los Angeles mahfilinin bu borcu ödemesi için belli bir programı yoktu ve artık mahalli mahfil iflasa doğru gitmişti. Los Angeles mahfilindeki birisi oradaki zorlukları teyit etti. Yeterli şartlara sahip olana 1200 üyeden sadece 125 üye 1986 ilk baharında Milli Bahai sandığına yardım ediyorlardı. Bunun sebebi buydu ki Bahailer kendi itimatlarını mahalli mahfil karşısında elden vermişlerdi, güvenleri yoktu. Oradaki Bahai merkezinin cari binasının ve hazinelerinin miktarı 1983 teki bu hazineleri bu itimatsızlığı şiddetlendirmişti. Sürekli, üyelere hediye vermek ve fedakârlık için davet olunuyorlardı ancak bunun sonuncunda bir şey görmüyorlardı.

Henderson tarafından açıklanan ikinci sıkıntı Bahai toplumundaki fertlerin psikolojik ve içtimaı durumlarının daha da kötüleşmesiydi. Bu sözler ırk ve necat rabıtaları ve ahlakı olmayan konular üzerindeydi. Los Angeles Bahai toplumu 300 Afrika kökenli Amerikalı, 500 İranlı ve geri kalanı da Amerikalı Beyazlardan meydana gelmekteydi. Sadece 3 veya 4 aile Latin Amerika’dan oradaydı. Henderson açıklamasında şunu söyledi ki : İranlı aileler oradaki Bahai toplumu tarafından sıcak karşılanmamışlardı. Henderson’a göre onun bölgesinde ki diğer konulardan, psikoloji ve içtimai sıkıntılarından biri de kumar, içki, uyuşturucu, gayri meşru cinsel ilişkiler, yasal olmayan mali alışveriş ve yer altı alışveriş ile vergiden kaçarak Bahai kanunlarını ve kurallarını çiğnemekti.  Henderson bundan şikâyetçiydi ki Los Angeles Bahai toplumu böyle işlerinden rapor vermek için hazır değildiler. Hatta o zaman milli mahfil bu yapılan hataların bir kaçından haberdar oldu ve mahalli mahfil bu konuda herhangi bir iş yapmaktan ve rapor vermekten imtina ediyordu. Burada iki sünneti ve asıl Bahai kuralı çiğnenmişti.

  Birincisi buydu ki muhafazakâr Bahailer arasında şu istek vardır ve buna meyilleri vardır ki her Bahai bir casus gibi harekât ederek herhangi normal olmayan bir iş ve sözü Bahailer tarafından diğer makamlara rapor etsinler. Ve aşikâr şekilde yapılan gayri ahlakı işleri yapanlara ihtar olsun. Ve eğer yine bu işlerinde ısrar ederlerse onlar idari terd olsunlar. Terd olan fertler ziyafetlere katılmayacak, oylamalara katılmayacak, Bahai topluma mali yardım da resmi olarak miting konuşmalarında konuşmayacak ve etkinliklere katılmayacak, bunlardan mahrum olacaklardır.  Henderson’ un ikinci şikâyeti Afrika kökenli Bahailerin ırksal kökenleriyle ilgiliydi.

Onun söylediğine göre: New Him Şayır caddesinde çocukluk zamanımda Bahai merkezine gidiyordum ve çeşitli ırklardaki üyelerin arasındaki hoş ilişkiyi görüyordum. Ama bugünkü ilişkiler ve münasebetler şunu anlatıyor ki o eski hoş ilişkiler yok olmuştur ve tedricen beyaz derisi olmayan toplum içinde yabancılık ve gariplik hissediyorlar. Siyah derili Bahailerin dua merasimlerine katılımı şiddetle azalmıştır. Üçüncü sıkıntı Henderson’a göre Los Angeles mahfili üyeleri arasındaki daimî kavga ve ihtilaf idi. Mahalli mahfildeki azınlık olan üyeler diğer üyeler ve onların kararları hakkında dedikodu yapıyor ve söz çıkarıyordu. Onlar hakkında kötü konuşuyordu. Henderson’un tekidi vardı ki üyelerin görüşleri muhalif olsa bile alınan kararlara saygı göstermeleri gerekir. Ayrıca o dedi ki seçimler sırasındaki bazı faaliyetler yapılmıştır ve bir Bahai tarafından esas Bahai kuruluşlarından intikat etmek büyük bir suç sayılmaktadır.

    Hendersonun görüşü Los Angeles mahfilinin inhilalı hususunda ister o zamanlarda ve ister benden sonraki   senelerden sonra olsun Los Angeles’taki Bahailer ile röportaj yaptığımda bu görüşlerim münakaşa ve çelişkilere maruz kadı. Birinci ihtilaf şu konular üzerindeydi: Mahalli mahfil ile milli mahfil arasındaki gücün kontrolü ve görüş farkı ihtilaf idi.  Los Angeles mahfili bu konularda milli mahfile pek itaatkâr değildi. Her zaman kendi iradesine, yoluna amel etmesini tekit edip onun için yer yön bulmak isterdi. 1970’lerde ve hatta 1980’lerin başında onun üyeleri gençti ve hatta büyük ihtimalle 1960’ların gençlerinin kültürü tesiri altındaydı. Bu Wilmit şehrindeki muhafazakârlar için pek hoşa giden bir şey değil. O genç üyeler buna karar verdiler ki siyahların yaşadığı yerde bir Bahai merkez kursunlar. Orada biriktirilen sermaye siyahlar için sarf olunuyordu ve bu Wilmit şehrindeki Bahai teşkilatı için pek de istenen bir şey değildi. Mahalli mahfilin üyeleri her ne kadar maceracı üyeler sayılmış olsalar bile aynı zamanda onlar zeki ve başarılı insanlardı. Onlar milli mahfilden tam olarak kopmaktan sakınırdı. 1980 de daha yaşlı olan bir grup Los Angeles Bahailerinin önderliğine seçilmiş oldular. Onların içinde birkaç İran kökenli Amerikalı vardı ve onlar kendi ülkelerinden kovulmuşlardı. Bu yeni yönetim kurulu mahalli mahfilin nisbi istiklal sünnetini korudular. Ama işlerinin yapılmasında pek uzman değildiler. 1983’te işe yeni başlayan Bahai merkezinin bütün mali ve idari ve açılış sıkıntıları onların üzerine kalmış oldu. Ve göründüğü gibi onların bu zorluklarla karşı karşıya kalacak güçleri yoktu.

1984 Robeert Henderson hayret verici bir şekilde milli mahfil üyeliğine seçilmiş oldu. Belki de kendi annesi Wilma Elisin yerini doldurmak için o tam zamanlı genel sekreteri oldu ve milli mahfilden maaş alıyordu. O aslında milli mahfilinin yaşlı üyelerinin güç talep edici görüşleriyle mutabık idi. Bunlardan Firuzu Kazımzadeyi sayabiliriz ki sonradan Wilma Elisle evlendi. Diğer bir örnekte James Nilson idi. Bunların Milli Mahfilin, mahalli mahfiller üzerindeki hakimiyetine taraftardı. Buna örnek San Fransisco mahfilini verebiliriz. Bu hakimiyeti işini gerçekleştirmek için onlar böyle karar verdiler ki kaç mahalli mahfili münhel etsinler. Ve bu yoldan diğer mahalli mahfillere ihtar verdiler ki onlardan biri de san fransisco mahfili idi. Bu işle onlar mahalli mahfillerin kontrolünü ele aldılar ve bu icrai heyetler yoluyla kendi istedikleri adamları iş başına getirdiler. Bu yolla gelecek seçimler için kendi adaylarını seçmiş ve bunların tanınmış olmasını sağladılar. Mahalli mahfillerin Milli Mahfil’e yardım konusundaki başarısızlığı, mahalli mahfillerin kapatılmasına büyük etkendi. Henderson’un bu iddiası ki Los Angeles Bahai kitap satış yeri 35 bin dolar borçluydu o kitap satış merkezinin müdürü olan Bayan Malini Lee tarafından reddedildi. O şöyle söyledi: 1986 yılında borç rakamı azalmıştı ve kitapların birçok miktarı depolarda duruyor ve onlar kitap satış ofisinin sermayesi sayılırdı. Ama bazı kitapları fakir olan gençlere büyük indirimlerle verilmişti. Herhalukar da kitap satış yerinin pek ilginç bir mali durumu yoktu. Sonunda Los Angeles mahfili şuna karar vermişti: Ticaretle uğraşan İranlı üyelerinden birisine 40 bin dolar borç versin. Bu iş üyelerin birisini meraklandırarak Wilmit şehrine rapor edildi ve sonunda bu Los Angeles mahfilinin inhilal olmasıyla sonuçlandı.(Huvan Kol)

 Bahai toplumunun içindeki zor bir durum olan ırkçılık konularını Henderson çok basit saymıştı. İranlıların geniş kapsamda feraham eden hukuki bir çerçeve idi ki bu hukuki çerçeve İranlıların geniş bir şekilde muhacaratını sağladı. İşte bu hukuk yüzündendi ki İran devriminden sonra yani 1970 sonlarında Los Angeles’taki İranlıların nüfusu 6 kat oldu. Her ne kadarki 1980 de cemiyet nüfusu azalmak gösterse de her hâlükârda nüfus, diğer Ortadoğu ülkelerine göre daha çoktu. 1970’ten 1990’na kadar Los Angeles’taki İranlıların sayısı birkaç binden yetmiş altı bine kadar ulaştı. Bu rakam bütün Amerika’da yaşayan İranlıların yüzde 29 na denk geliyordu. Yani başka değişle Amerika’da yaşayan iki yüz seksen beş bin İranlının 3 de birinden çoğu Los Angeles ‘ın önemli bölgelerinde yaşıyorlardı.  İranlı Bahailer ve Yahudiler çoğunlukla siyasi sığınmacılardı. Ama Müslüman olan İranlılar ya sekular ya da ekonomik sıkıntılar yüzünden yani siyasi olmayan sebeplerden göç edenlerdi. İranlıların göç etme harekâtı devam ediyordu. İran yeni hükümetinin cezalarından çıkıp kurtulup yüzlerce Bahai Los Angeles Bahai toplumunu etkiledi. Yeni gelenlerin yüzde yirmisi İngilizceyi bile iyi konuşamıyorlardı. Bunlar tercih ediyorlardı ki yönetim kurulu ve Lecneh ‘lerin işleri Farsça diliyle yapılsın. Bunun sebebi buydu ki ana dilleri İngilizce olanların yönetimden uzaklaştırmaktı. Amerika Bahaileri bazen görüyorlardı ki İranlı Bahailer arasında band oynamak, gruplaşma ve gruplara yönelme vardır.

Veya onların zenginleri kendilerini ön plana çıkarma ve teğafu etmeye alışmışlardı. İranlı Bahailere şöyle emir verilmişti: Amerikalı Bahailerin rusumet ve sünnetlerinden mesala ayakta dua etmek yerine oturarak dua etmeye itaat etsinler ama bununla beraber görülürdü ki İranlı Bahailer kendilerini Amerikalı Bahailerden, Bahai hükümlerini ve cümlelerini alıp uygulanmasında daha çok aşina ve yakın biliyorlardı. Söylenir ki Amerikalı Bahailerin yaptıkları İranlı Bahailer için alay ve gülünç duruma düşme sebebi olmuştur. Bahai takvimine ehemmiyet vermemek ve hem evlilikteki hem defin işlerinde Bahai kurallarına uymamak ihtilaf sebebi konulardandı. Bu cüzi ihtilaflar birike birike bu iki toplumun birbirinden uzaklaşmasına sebep oldu.  Sonunda İranlı Bahailerin nüfusu 1980 senesinde birçok güney Kaliforniya bölgesinde mesela Santa Monika gibi yerlerde Amerika Bahailerin huzurlarının azalmasına ve neticede Amerika’da Bahailiğin ikbalının azalmasına sebep oldu.(Huvan Kol)

1970 de Santa Monika belki çoğunluğu genç beyaz derili olan 15 Bahai vardı ama 1981 de yaklaşık 100 Bahai yaşıyordu ve bunların çoğu İranlı idi. Beyaz derili Amerikalıların çoğu Bahai toplumun merasim ve programlarına katılmaktan çekiniyordu. Henderson’un söylediğinin aksine belki Los Angeles Bahai toplumu büyük ve geniş olması yüzünden İranlı Bahailerle daha iyi bir iş birliği vardı. Manila Lee diyordu ki: Biz cazibeli programları 1980 – 1981 de başladık. Bizim mahfil çok dikkat ediyordu ki İranlı ve Amerikalı üyeler çeşitli bölümlerde ve heyetlerde dengeli olarak seçilmiş olsun. Ama o diyor ki bu program 1983 de ilgisizliğe maruz kaldı.  O devrede mahalli mahfilin bütün zamanı Bahai merkezin yapmasına masruf oldu. Toplumsal araştırma ve incelemelerden sonra belli oldu ki; İranlılar ve Ortadoğulu gruplar, cezbetmek için yapılan bu toplantılara Çinli ve Koreli Bahailerden daha az ilgi gösteriyorlar.

İranlılar ve Ortadoğulular küçük ve belli işlere girmeyi tercih ediyorlardı. Hatta İranlı Yahudi ve Ermeniler bile buna çalışıyordı ki kendi İranlı kimliklerini koruyarak ve mahalli Yahudi ve Ermenilerle pek karışmasınlar. İranlı Yahudilerin aksine İranlı Bahailerin, Bahai kanunlarına göre vazifeleri vardı ve görevliydiler ki onlar yaşadıkları yerlerdeki ziyafetlere katılsınlar. Onlar için bağımsız bir toplantı veya bağımsız müstakil bir bina yapmaları yasaktı.1981 de Ruhiye Maksvil sert bir miting ve konuşma yaparak Bahailerin İran’dan göç edip çıkmalarını engellemeye çalıştı. Daha sonra onları şöyle uyardı: Eğer İran’dan çıkmış olursanız en az şehirlerde yaşamayın belki tebliği gruplar şeklinde uzak bölgelere gidiniz. Birçok muhafazakâr Bahai şuna inanıyor: Şehirler bozulmalara maruz kalmakta ve yok olmak üzeredirler. O sırada toplantıda bulunan İranlılardan birisi : O zaman nereye gidip ikamet edelim? Diye sorduğunda Maksvil çok açık bir şekilde, Farsça olarak şöyle dedi: Ben sözümü konuştum. Eşek değilsiniz.(Huvan Kol)

   Birçok İranlı o toplantıdan rahatsız ve sinirli olarak dışarı çıktı. Onlar şaşırmıştı ve Los Angeles’ta yaşamalarının nedenini akrabalarla beraber olmak ve iktisadi sebeplerden dolayı biliyordu. Ama o günkü sohbetler İranlı Bahailerin birleşme programlarının cezb olmasına sebep olmadı. 1983’te yüksek düzeydeki Bahai yetkililer, Tahranın havalimanından Amerika’ya giden Bahailer için cezalandırıcı uygulamalar yapmayı planladılar. Çünkü bu onlar için çok belliydi ki Tahran havalimanından çıkış izni alan Bahailer kesinlikle kendilerini Müslüman olarak tanıtmışlardı. Onlar 1983 den 1986 ya kadar Amerika’ya giriş yaptıklarında, bir sene Bahai teşkilatı tarafından idari terde mahkûm oluyorlardı. Birçok Bahai kendi canlarını kurtarıp korumak için Amerika’ya gitmişlerdi ve sonra böyle bir cezalandırmayla karşı karşıya kaldılar. Bunlar hiç hoşlanmadan Bahailikten el çektiler ve döndüler.(Huvan Kol)

Dünya Adalet Evi şunu anladı: İranlı Bahailere böyle bir izin verirlerse, onlar bir dilekçe yazarak Bahai olduklarını inkâr etseler ve çıkış iznini alsalar bu iş İran’daki Bahailerin kimliğinin zayıf olmasına sebep olacaktır. Bu yüzden onlar için daha sert bir ceza uygulamaları gerekir. İran’ın doğu semti yani Belucustan vilayetinden kaçıp Pakistan’a gitmiş olan Bahaileri daha makbul olarak değerlendiriyordu. Her ne kadar onlar kendi ülkelerinin yasalarını çiğnemiş ve vize almadan ülkeden dışarı çıkmış olsalar da. Henderson ve Amerika Milli Mahfili bütün gücüyle cezaları İran havalimanından çıkanlara uyguluyordu. Bu iş aynen Yahudi ruhaniler tarafından, 1940 senesinde Hitler korkusundan Almanya’dan kaçan, Yahudi olmadıklarını söyleyen Yahudilerin cezalandırmasına benziyordu. Ama Los Angeles mahfili Bahai İranlıları ki onlar İran’dan çıkmıştılar, başka iki Bahai’nin şahitlik etmesiyle onların Bahai olduklarını onaylıyordu.(Huvan Kol)

Dokuz kişi içinden en çok oy alan adayların arasından resmi rekabet olmayan Amerika milli Bahai teşkilatının seçim sistemi, has grupların ayrılması ve bölünmesi karşısında çok etki alma ve tahribe uğrama dayanıksızlığı vardır.

BÖLÜM 1

 

اطلاعات بیشتر

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

sixteen − 6 =

Ayrıca kontrol edin
Kapalı
Başa dön tuşu