SosyalYazilar

HZ. HATİCE(SA)

Hz. Hatice’nin (sa) Viladeti
Hicretten 68 veya 56 yıl önce kızları uğursuz bilen bir bölgede bir kız dünyaya geldi.
Öyle bir kız dünyaya geldi ki onun özellikleri sapıklıklardan ve kötülüklerden uzaklığını
bağırıyordu. Onun adı Hatice idi.
Onun anne ve babası tek tanrıya ibadet ederdi. Arap kabileler arasında, Onların soyları
saygındı ve zenginliği meşhurdu. Onun korkusuz babası o kimsedir ki Yemen’in mağrur
padişahı önünde ki o padişah Kabe’deki Hacer-ul Esvedi Yemene götürmek istiyordu, onun
babası o padişahın önünde durdu ve Kabe sahasını o padişahın kirli ellerinden muhafaza etti.
Hatice (sa) cömert olmayı babası Esed’den öğrendi. Esed, Halful Fuzul anlaşmasının
öncülerindendi. Bu anlaşma Hatem-ul Murselin Peygamber Hz. Muhammed(saa)’i Arap
kavimleri içerisinde meşhur etmişti.
Hz. Hatice’nin (sa) Lakapları:
Hz. Hatice(sa)’nin adı, Rahmet Peygamberinin (Hz. Muhammed(saa))
ziyaretnamesinde Sıddiyge olarak okumuşlardır. Onun adı İncil’de Mubareke olarak
geçmiştir. Öyle mübarek bir kadındır ki ahir zaman Peygamberinin soyu onun neslindendir.
Ona Tahire diye hitap ediyorlardı. Çünkü Arapların cahiliyet zamanında o kadınların en pakı
ve en iffetlisiydi. O, bir çok mal sahibi olmasına rağmen Allah(cc)’tan korkuyor ve her zaman
kendisini kötülüklerden koruyordu.
Ona Raziye ve Merziye diye hitap ediyorlardı. Çünkü Arap cahilliği içerisinde en pak
olan kadın idi. Onu Raziye ve Merziyye diye adlandırıyorlardı çünkü o Allah(cc)’ın
takdirlerinden razı ve aynı anda Allah’ta(cc), ondan hoşnuttu. Ve aynı anda onun hanedanı ve
ailesi de ondan hoşnuttu. O, Zekiyye idi. Her bakımdan dünyevi özelliklerden uzak ve
arınmıştı. Onun dünyevi cismi temiz ve paktı. Onun ruhu ve düşüncesi de paktı. Allah
Resulü’nün Habibesi idi. Allah Resulü’nün Afifesi idi. Ve o Peygamberi savunan Reşide bir
kadındı. Onun başka bir adı da Ummuz-Zehra idi. Onu Efselun Nisa-ul Cenneh yani
Cennetteki kadınların en faziletlisi olarak adlandırmaları da boşuna değildi. Onun beğenilmiş
huyunu kalem tasvir edemez. Her ne kadar onun karakter ve iyiliklerinden yazmış olursak
olalım onun hakkını veremeyiz. Hicaz cahiliyeti zamanında böyle yüce ve iyi bir kadın ki her
kim onu iyice tanıdığını zannetse bile bu onun özellikleri için çok azdır. Sanki tarih böyle bir
kadını görmemiştir. Onun tedbirli ve zeki olması, manevi imanı ve ruhu ve onun semavi
kitaplara olan ilmi, aklı ve düşünmesi, iffetli ve nefsini tutan olması, hepsi ve hepsi Hz.
Hatice’nin (sa) her türlü kötülükten arındığının bir göstergesiydi, sanki tarih böyle bir
hanımefendi görmemişti.
Bir zamanlar ki cömertlik topraklar altında kalmıştı, onu Betha Melekesi, Betha
Kraliçesi olarak adlandırıyorlardı. Ve yetimlerin annesi, Ummul Eytam lakabı ile onu
anıyorlardı ve metih ediyorlardı.
Hatice’nin (sa) Serveti ve Varlığı:
Onun varlığı ve serveti hususunda söz çoktur. O, binlerce deve ve hizmetçi ile
Şam’dan, Habeşe’den, Mısır’a kadar ticaret yapmaktaydı. Birçok erkeği, onun mallarını
muhafaza etmek için tutmuştu. O, malını ve zenginliğini haram ve şüpheye bulaştırmamıştı.
Onun tedbirli ve düşüncesi, o zamanki Arapların ünlülerini onu eş olarak seçmeye
heveslendirmişti.
Hz. Hatice’nin (sa) Allah Resulü(saa) ile İzdivacı
Onu isteyenlerin ve ona evlilik teklif edenlerin sayısının çok fazla olduğunu
söylemişlerdir. Ama onun diğer dünyaperest kadınlardan arınmış olması ve daha üstün
olduğunu gösteren şey onun eş seçmekteki pak görüşüydü. Çünkü semavi özelliği olan
kimsenin dünyevi bir kimseyle birleşmesi mümkün değildir. Onun melekuti bir eş ile
evlenmesi gerekirdi. O, Kureyş kabilesinin ferzanesi olan Hz. Muhammedi (saa) ilahi teyidi
için seviyordu ve kendisini Hz. Muhammed’in hizmetçisi olarak biliyordu. Ona kendi
hanedanının büyükleri tarafından evlenme talepleri geldiği zaman ve o zaman ki Kureyş
Mumini onu kendi kardeşi oğlu için evlilik teklifi ettiği zaman amcası onun için Kureyş
Emininden başkasının ona eş olamayacağını biliyordu. Evet, Hatice-i Ezra ki onun yaşını 22
veya 25 veya 28 yıl olarak nakletmişlerdir. Ancak tarih şeytanları onun yaşını 40 yaşında ve
dul olarak tanıtmışlardır. Tam bir rağbet ve meyille Kureyş Kabilesinin Emininin evini kendi
dünyevi yaşamı için bir sığınak olarak seçti. Ve bu evlilik sayesinde, Hz. Muhammed’in (saa)
vasıtası ile semaya doğru kanatlanmayı başardı. Hatice vücudunun sedefini pak biliyorlardı.
Çünkü Kevser nurunun (Hz. Zehra sa) taşınması için mutahhar ve pak bir rahim gerekiyordu.
Misali Olmayan Bir Eş:
Kureyş ferzanesinin Allah habibi ile birleşmesinden seneler geçti. Taki Amine
oğlunun Peygamberliğe mebus olma zamanı geldi. Senelerce İbrahimi inancı olan Hatice(sa)
haniflerden sayılırdı. Hz. Resul Hatemi Enbiya’nın (saa) peygamberliğe ilk biset gününden,
dudağını şehadet ve Peygamberin tasdikiyle açmış oldu. Ve bu sebeple onun adı tarih
sayfalarında bir mücevher gibi parladı. Ve herkesin hayretine sebep oldu. Onun cahı, celali,
şevketi ve zenginliği herkes tarafından tasdik Hz. Hatice(sa) ve Hatemi Enbiya’nın ilk hamisi
oldu. O ilk kadındır ki Hz. Muhammed’in (saa) peygamberliğini tasdik eden ve onun dinine
teslim olan. İlk namaz kılan ve Hz. Ali’nin vilayetine mümin olan ilk kadındır. O, ilahi İslam
inancının yayılması ve tebliği için elinde olan her şeyi ihlasla bu yolda harcadı. Ve kendi
mallarını hiç esirgemedi. Onun evi vahyin ve vahiy memurunun nazil olduğu yerdi. Allah(cc)
selamını ulaştırmayı kendi haceti olarak biliyordu. O öyle bir kimsedir ki, Allah Resulü’nün
musibetlerinde ağlamaları ve Kureyş saldırılarına uğrayan Allah Peygamberini bulmak
yolundaki hayranlığı ve sıkıntıları gökteki bütün meleklerin ağlamasına sebep oldu. Ve bu
yüzden onu teselli etmek için Cebrail Allah’ın selamını ona iletmeye memur kılındı ve
Allah’ın ona hediye olarak Firdevs cennetinde bir saray verdiğini müjdelemesini istedi.
Hz. Hatice (sa):
Kendi heva ve hevesi üzerinde konuşmayan ve Hz. Hatice’yi cennetteki en üstün dört
kadın içinde sayan Allah Resulü ona Ummul Fezail yani Faziletlerin Anası diyordu. Ve kendi
pak ve mutahhar neslini devamını onun vücudunda biliyordu. Zaten Allah Resulü’nün
eşlerinden hiçbirisi böyle bir fazilete sahip değildi. Hz. Hatice Allah Habibinin, o habibesiydi
ki onu candan seviyordu. Ve bu sevgisi yüzünden dostlarına da değer veriyordu. Hz. Hatice o
eştir ki Allah-u Teala ondan daha iyisini Peygambere eta etmedi. Yani Hz. Resule kimse onun
gibi eşlik edemez ve onun yerini tutan hiç kimse olamazdı. Hz. Hatice o kadındır ki onun
vücudu ve varlığı ilahi vilayet ve fazilet için bir üstünlük oldu. Hz. Hatice o kimsedir ki tam
anlamıyla tanınmamıştır. Ve İslam dünyası sahip olduğu şeyleri ona borçludur. Kureyş
ferzanesi kendi can aramlığını iyice seçti. Bunu eskiden doğru demişler ki altını, altın değerini
bilen bilir. Kendi mücevherinin menziletini biliyordu ve hem de Hz. Muhammed onun vücud
mücevherini biliyordu. Hz. Hatice(sa) sadece Hatem Resulünün eşi değil belki onun
yardımcısız olduğu günlerde O’na yürek sicaklığı ve can kuvveti veren eşidir.
Peygamber Musibetlerinin Tahammülü:
Hiç kimsenin tahammülü olmayan o günlerde ki Peygamberin başına hayvan
işkembesi döküyor, yüzüne toz ve çöp atıyor, Peygamberi rencide etmek için şiirler
okuyorlardı, Peygamberi intizar çeken gözle ve sabırla bekleyen Hz. Hatice’nin nazenin
vücuduydu. O saatlerce bekliyordu ki Peygamber evin kapısını çalsın ve evi Muhammedi
kokusuyla doldursun. Hiçbir an o kendi iltifatlarını ve himayelerini esirgemedi. Ve bu yoldan
herkese bunu anlattı ki Hz. Hatice sadece mal ve varlığını bağışlamadı. O, kendi ruhunu
Peygambere bağışladı. Ve o Kuran-ı Kerimin bu ayetine sembol oldu ki, Nebi müminlerin
vücudundan daha üstündür, o bu ayetin manasını tasvir etmişti. O günlerini Peygamberin
yolunda ıstırapla ve gecelerini kendi sevgilisinin merakıyla geçiriyordu. Ve onun yolunda
daima ıstırap içindeydi.
Ve nihayeten Allah’ın icazı onun kararlı eşini göklere götürdü. ‘Ve o kendi kulunu bir
gecede Mescidil Haram’dan Mescidil Aksa’ya götürdü…’
Hz. Hatice’ye (sa) Allah’ın Hediyesi Hz. Fatime (sa):
Sözümüz Hz. Peygamber’in Miracına geldi. Ve öyle bir hediyedir ki Hatice’nin
eteğini ilelebet çiçeklerle dolduruyordu. Peygamberimiz (saa) Allah’ın arşına yakınlaşınca
Cebrail Hatem Resulü için bir hediye getirdi. Ve bu hediye Kadir gecesinin oluşması için
küçük bir sebep oldu. Peygamberin dönüşünden sonra Hz. Hatice’den kırk gün uzak kalması,
Betha Kraliçesini sabırsızlandırmıştı. Kırk günden sonra Hz. Peygamberi görünce Fatime’nin
vücut incisi ve Resulün mübarek kevseri, Habibullahın miracının hediyesi oldu. Küçük
dünyayı gören Kureyş kadınları, Ummul Fezaili(Hz.Haticeyi) terk ettiler. Ve o kendi
yalnızlığını Hicaz sesli eşsiz kızının tatlı dilleriyle dolduruyordu. Onun insiyyesi annenin
yalnızlığı ve kimsesizliği zamanında onun yoldaşıydı. Günler geçti ve kızının yüce miladı
zamanı geldi. Ama Hatice’nin (sa) Mekke’nin diğer kadınlarından farkı vardı. Onun
mücevherine her elin dokunma liyakatı yoktu. Allah-u Teala Meryem, Sefura, Asiye ve
Sare’yi Hz. Peygamber’in eşsiz hanımının yanına gönderdi. Onlar Hz. Hatice’ye yardım
etsinler ve onun yalnızlık zamanında ona yardımcı olsunlar. Ve onun yüzünden hüzün
tozlarını silsinler. Ve onun yorulmuş canını dünyaya gelen evladı ile rahatlatsınlar. Artık
Mekke şehrinin tahiresi anne olmuştu ve onun evladı ilahi hüccetlerden bir hüccetti. Şimdi
Hatice’nin sevgi dolu ve merhametli eteği yetişmiş olan nurun sıcaklık merkeziydi. Onun
eteği Zehra’sının nurunun ocağıydı.
Hz. Hatice’nin (sa) her şeyi vardı ve hiçbir eksiği yoktu:
Huveylid’den doğmuş olan Hatice (sa) bütün dünyaya gösterdi ki Allah Resulü’nün
yari olmak sadece mal ve varlığı vermeyi talep etmiyor. Öyle ki kendi canını ihlaslı olarak
Allah Resulü’nün hizmetinde feda etmesi gerekir. Allah Resulü’nün Müslüman eşi olmak
imandan başka nebevi dergahında edepli olmayı da gerektirir. Aziz ve sevgili olmak sadece
yüzdeki güzellikle olmaz. Güzel huy ve teslim olmayı da gerektirir. Hatice’nin (sa) her şeyi
vardı ve hiçbir eksikliği yoktu. O Allah’a kulluk için yeterlidir. O, ‘Acaba Allah kendi kulu
için yeterli değil midir?’ ayetini derk etmişti. Ve yine şu ayete inanıyordu ki ‘Her kim az bir
miskal hayır işlese onun neticesini görür…’ Kendi canın yıllarca kendi yaşamının erkeği
yolunda harcayan Betha Kraliçesi yavaş yavaş kendi yaşam defterinin sonuna doğru
yaklaşıyordu. Büyük Allah vechi olan Peygamber(saa), Hz. Ebu Talip’ten sonra kendi eşsiz
hamisini de kaybettikten sonra yüreğini Hatice’nin varlığıyla hoş etmişti.
Hatice-i Kübra’nın (sa) Üzüntülü ve Yakıcı Rihleti
Ama ne yazık ki dünyanın vücudu Hatice için daralmıştı. Ve dünya kendi ilk tokadını
Ummul Mümininin yavrusunun(Hz.Fatıma(sa)) yüzüne vurmak istiyordu. Ve şimdi Allah
Habibi’nin afifesi ve reşidesi, yatakta gökyüzüne doğru huzurla uyumuştu. Öyle bir kraliçe ki
gençliğin tatlı anlarını Abdullah’ın yetimi ile paylaşmıştı. Ve şimdi öyle takdir olmuştu ki
kendi yaşamının sonunda eşini bu kadar düşmanlar arasında yalnız bıraksın. Ve kendisi
yalnızlıkla tanrısı tarafına yükselsin. Öyle bir Tahire ki yıllar boyunca Kureyş kadınları onun
şefkatine ve onun yüceliğine hayranlık duyuyorlardı, şimdi Şib vadisinde ölüm yastığına baş
koymuştu. Ve şimdi cennet kadınının, Hatem-ül Enbiya’ya vasiyet ve tavsiye zamanı
gelmişti. Hz. Hatce (sa) ve Hz. Muhammed(saa)’den yürek koparmak, Hz. Hatce (sa) ve Hz.
Muhammed(saa) cazibeli yüzünü görememek ve Hz. Hatce (sa) ve Hz. Muhammed(saa)’den
Kevserinden(Hz. Fatıma(sa))’dan ayrılık.
Peygamber(saa) Hanımının Vasiyetleri:
Peygamberin hoş dili konuşmaya başladı: ‘Ya Resulallah! Ben hakkınızda eksiklik
ettim. Beni affedin.
Allah-u Ekber! Bu ne kadar tevazu ey anne hazretleri?
Ve Seyyid-ül Murselin ona şöyle cevap verdi: ‘ Ben senden bir eksiklik görmedim.
Halbuki benim evimdeki yorgunluk sızılarını kendi canına alırdın. Ve kendi varlıklarını Allah
yolunda sarf ettin.’
Yıllardan sonra bir anne öyle bir kıza sahip olmuştu ki dünya onun muhabbeti medarı
üzerinde dönüyordu. Bu anne şimdi yavaş yavaş gözünü bu topraklı dünyada kapatıyordu.
Onun nigeranlığı tek olan kızıdır. O zaman ikinci vasiyetsini de o evladı hususunda veriyordu.
Öyle ki kendisi senelerce yetimlere bakmayı adet eden ve kızlarının yüzünden yetimlik
tozunu silen kimse, nasıl kendi kızını bırakacaktı?
‘Benim kızıma bak, ona yardımcı ol. Sakın Kureyş kadınlarından hiç birisi onu
incitmesinler. Sakın onun yüzünü tokatla pejmurde ve solmuş etmesinler. Sakın ona yüksek
sesle feryat etmesinler, sakın onun hatırını incitmesinler.’
Ama son vasiyetini söylemekten utanıyorum.
‘Böylece Fatıma’mı kendi sözümün vasıtası ediyorum. Kızım, benim göz aydınlığım!
Eşsiz babana söyle ki annem kabirden korkuyor. O zaman beni o gömlek ki vahiy zamanında
vücuduna giymişti, ona sararak beni toprağa koysun.
Ve o zaman ki ay nurlu kızı babasının elbisesi ile döndüğünde hasta olan Hatice’nin
yüzü yeni bir nur ile aydınlanmıştı.
Henüz daha Ebu Talib’in vefatının üzüntüsüyle hüzünlenen Allah’ın Mustafa’sı, şimdi
kendi can huzurluğunun hicranını omuzlarında taşıyordu. Yıllar boyunca gündüz ve gecelerini
Peygambere hizmet yolunda geçirmiş olan o Hatice(sa), bütün varlıklarından kendisini
uzaklaştırarak dünyaya gözünü kapattı. O, kendi sevgilisi ve kendi yarinin elleriyle gusül ve
kefenlendi. Tekrar bu an Peygamberin yardımcısı olan Allah (cc) cennetten bir kefen ikram
etti. Ve bunu yaptı ki, ta ki herkes Hz. Hatice’nin benzeri olmadığını bilsinler. Hiç kimse
onun rütbesi ve yerine ulaşamaz. Yürekleri hasta olan münafıkların yaptıkları, onların kirli
yüzlerini ortaya çıkardı. Çünkü ‘Onlar tuzak kurdular, Allah da tuzak kurdu. Ve Allah, tuzak
kuranların en hayırlısıdır. (Ali İmran 54)
Hz. Peygamber’in (saa) Hz. Hatice’nin (sa) Ayrılığındaki Hüzün ve Üzüntüsü:
Artık şimdi Ummul Gura (Mekke) Hz. Peygamber(saa) için iyice daralmıştı. Artık ne
Hz. Ebu Talip vardı ki kendi küçük oğlunu(Hz. Ali(as) onun için feda etsin, ne Hz. Hatice
vardı ki Peygamber onun himayesine gönül bağlasın. Ve Hz. Peygamber(saa) kendi doğum
yerini terk etti. Ve o yılı hüzün yılı olarak adlandırdı. O Hatice’nin hatıralarını düşündüğü her
an gözyaşları fırtınalı bir deniz gibi oluyordu. Her ne kadar kalemimiz yazıyorsa da onun
sıfatlarını anlatmaya çalışsak da Ummul Mümininin fazilet denizinden sadece bir nem kadar
yer olacaktır.
Evet, İslam güneşini kendi varlığı, serveti ve himayesiyle besleyen kadının, ve o kadın
ki İslam’ın yeni bahçesini mihribanlığı ile sulamış, İslam’a inanan kişilerin her birinin
boynunda hakkı vardır. Ümidimiz budur ki, Hz. Hatice’nin son evladı olan Hz. Sahib-uz
Zaman’ın (af) duasının bereketi ile o Hazreti tanımamıza ve marifetine tevfikimiz olsun. Ve
Onun dergâhını fitnelerden koruyabilelim. Ve onun yolunu ve yüzünü herkese tanıtalım. Ve
bu yolla kendi irademizi onun dergâhına ulaştıralım. Ve böylece Onun şefaat ettiği
kimselerden olabilelim.

اطلاعات بیشتر

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

one × five =

Başa dön tuşu